13 Temmuz 2009 Pazartesi

DÜĞÜM ATMA, ÇÖZÜM YARAT!

Ne kadar da çok şikayetçiyiz her şeyden. Evden başlayalım. Anne yada baba çocuğundan şikayetçi, çocuk annesinden yada babasından şikayetçi, abla yada ağabey kardeşinden şikayetçi. Biraz daha ilerleyelim. Patron çalışanlarından şikayetçi yada tam tersi. Ev hanımı ev işlerinden, dışarıda çalışan kadın yada erkek çalıştıkları ortamdan yada aldıkları paradan şikayetçi. Örnekler o kadar çok ki.

Bütün bu şikayetlerin sebebinin içinde yaşadığımız koşullardan kaynaklandığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz derim. Bu sadece bakış açısı ve bunun uzun süre yanlış kullanılmasıyla meydana gelmiş bir alışkanlıktan kaynaklanmaktadır.

Bir insan hem şikayet edip hem de o durumun içinde bulunmaya neden devam eder? Parasızlıktan şikayet eder, ama sadece şikayet eder. Daha fazla nasıl kazanacağını düşünmekle yormaz kafasını. Çocuğunun davranışlarından şikayet eder. Ama bunun nedenlerini bulmaya çalışmak yerine bunu tanıdıklarına anlatır. Ama sadece “Bizim çocuk son zamanlarda çok isyankar oldu, bıktım vallahi!” şeklindedir cümleler genellikle. Sorunun nedeni değildir önemli olan. Onun bıkmış olmasıdır. İşini sevmiyordur. Ya kazandığını yetersiz bulur yada hayallerindeki iş olmadığı yada içine girdikten sonra gördüğü sistemden kaynaklanan çarpıklıklar yüzünden. O zaman seni tutan kim. Bırak senin yerine o işi senden daha çok sevecek ve daha iyi yapacak en az bir tane insan var bu dünyada. Bir de değiştirilemeyecek kadar kötü bir durum var ki, onlardan biri de benim başımda. KPSS. İstediğin şey Milli Eğitim’e bağlı çalışmaktı. Sen çok idealist, kendini de yetiştirmiş bir öğretmendin ve seni buna layık görmediler mi? Şimdi kimi kime şikayet edeceksin ve eline ne geçecek? Oturduğun yerde “Bu bana yapılan haksızlık!” deyip durmanın ne anlamı var. Ülken için çalışmak istiyorsan bunu yine yapabilirsin. Bunun ne şekilde olacağı da yine sadece senin tercihine bağlı.

Ben demiyorum ki, koyun gibi olalım, her şeyi kabullenelim. Sadece ve sadece düşünen bir akıl sorunu görebilir. Sorunu görmek çözümün yüzde ellisi. Ancak o kadarla kalmamalı. Sorun her neyse onu sadece şikayet etmekle çözemeyiz. Yaptığın iş her ne olursa olsun, ister ev temizliği, ister müdürlük yada her neyse ya şikayet etme, yada yapma! Durumu değiştiremiyorsan da hem insanların enerjilerini hem de kendi enerjini tüketme. “Ya Şikayet Etme, Ya da Çöz!”

Kronik Şikayetin Sonuçları

Yazarken bile insanı daraltan bu durum acaba bunu yaşarken yani şikayet halindeyken insanın ruhunu, dolayısıyla zihnini ve bedeninin diğer kısımlarını nasıl etkiliyor dersiniz? Bir çok olumsuz düşünce gibi bu da önce ruhta tortular bırakıyor, daha sonra da bu tortulardan arınmamışsanız eğer hastalığa davetiye çıkarıyor. Louise L. Hay “Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri ve İyileşmenizi Sağlayacak Düşünce Modelleri” adlı kitabında “Karaciğer”in öfke ve ilkel duyguların yeri olduğunu ve karaciğer rahatsızlıklarının sebebinin de “Kronik yakınma (şikayet etme) olduğu söylüyor. Bunun tedavisi için bir olumlama cümlesi de öneriyor;

“Kalbimdeki açık (kabule hazır, samimi) yerde yaşıyorum. Sevgi arıyor ve onu her yerde buluyorum.”

Tabi dilerseniz rahatsızlık ortaya çıkmadan önce de davranabilirsiniz. Bu sadece size bağlı ve baştan da söylediğim gibi bakış açınızdan ve bunun alışkanlık haline gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Ama biliyorsunuz ki alışkanlıklar da bırakılabiliyor. 21 günlük samimi, inançlı ve kararlı bir arzu bunun için yeterli. Elbette kontrolü sonrasında da elde tutmak gerekli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder