25 Temmuz 2009 Cumartesi

HAYATIN İÇİNDEN

Gelin beraber düşünelim!
Buyurun, kitaplık çapta sözleri düşünerek okumaya, gönülden tasdik ederek incelemeye... Yani nafile namazdan da üstün bir iş yapmaya.
Hadis-i Şerif bize şöyle bir hatırlatmada bulunmaktadır: Kısa bir müddet düşünerek tefekkür etmek, uzun bir zaman nafile namaz kılmaktan hayırlıdır.
Çünkü her söz bir kitap kadar mana yüklüdür. Bunu ise ancak sözler üzerinde düşünerek okuyabilirsek anlayabiliriz. Gönülden tasdik edip inceleyebilirsek fark edebiliriz..
1- Bir kimse kendi davranışlarında ki ayıbını görmeye başlarsa, başkasının ayıbıyla meşgul olmaktan uzak durur.
2- Bir kimse de kendi ayıbından gaflet ederek, görmezden gelirse, başkasının ayıbıyla meşgul olmaktan zevk alır, konuşma konusu yapmaktan lezzet duyar.
3- Bir kimse Allah'ın kendisine lutfundan ihsan buyurduğu hadsiz rızıkları düşünürse, başkasına ihsan ettiği rızk hasedini çekmez. Şayet kendisine ihsan ettiği rızkı küçümserse, başkasına ihsan ettiği rızkı büyütür, haset etmekten kendini bir türlü kurtaramaz..
4- Bir kimse kendi kusur ve hatasını unutmadan hatırında tutarsa, başkasının hatasını büyük görmez. Ama gaflete dalarak kendi hatasını unutursa, başkasının hatasını büyük görür, ardından konuşmaya başlar.
5- Bir kimse her daim kendini çok akıllı bilir ve kendine çok güvenerek, kimse ile istişare etmezse, Allah ona en akılsızların yapmayacağı hataları yaptırarak haddini bildirir.
6- Bir kimse kendini çok akıllı bilmez, her konuda çevresindeki ehil insanlarla istişare ederse, Allah ona çoğu akıllıların bile düşünemeyeceği iyilikleri ilham ederek, başarıya giden bütün kapıları bir biri ardına açar.
7- Bir kimse herhangi bir nedenden dolayı haset ederek başkası için bir kuyu kazarsa, çok vakit geçmeden, eninde sonunda kendisi de hırsından kazdığı o kuyuya düşer.
8- Bir kimse başkasını bir kusuruyla ayıplarsa, kendisi ölmeden aynı kusurla ayıplanır!.
9- Bir kimse haya (utanma) perdesini atarsa onu başka hiçbir perde gizleyemez.
1O- Bir kimse başkasının perdesini açarak onların ayıplarını ilan ederse, bir gün kendisinin de perdesi açılır, ayıpları ilan edilir.
11- Bir kimse ahlaken düşüklerle arkadaşlık ederse, kendisi de ahlaken düşüklerden sayılır. Onun çevresinde iyi olarak bilinmesi, kötülerden sayılmasını önleyemez.
12- Bir kimse sürekli alimlerle, salihlerle bir arada bulunur, onların meclislerinden zevk alıp oturursa, kendisi cahil de olsa alim gibi ilgi ve alaka görerek, her yanda itibar kazanır.
13- Bir kimse geçmişini düşünürse sabırlı olur, geleceğini düşünürse tedbirli davranır.
14- Bir kimse çevresinde bulunan insanlara karşı büyüklük taslarsa, Allah onu küçültür, küçük görünürse Allah onu aziz eder, büyütür.
15- Bir kimse dini hafife alırsa kendisi de hafife alınır. Dine hürmet gösterirse kendisine de hürmet gösterilir, itibar kazanır.
16-Bir kimse başkasının malını kendisi için mubah görürse, bir gün birileri de çıkarak onun malını kendisi için mubah görür.
17-Bir kimse dininin insanlara sunduğu kolaylığı beğenmeyip de aşırıya kaçarsa, bir gün kendisi de kendi eliyle çıkardığı zorluklara dayanamayarak, aşağılara düşer.
18-İfrat ile tefrit oldukça keskin iki uçtur. İtidalle davranıp orta yolu tercih etmek varken, uçlarda yer almak, gövdeden uzak kalmak demektir. En doğrusu, uçlarda değil de ortada olmak, gövdeyi temsil etmektir.
19- İbadet ve iyilikleri bir anda haddinden çok yaparak kısa bir zaman sonra bırakmaktansa, o ibadetleri az yapıp ömür boyu devam ettirmek çok daha hayırlıdır.
2O- Adalet ile zulüm karşılıklı iki yol gibidirler. Birine yönelen ötekine arkasını dönmüş olur. Siz adalet yoluna girin ki, zulüm sizden kendiliğinden uzaklaşsın.
Şimdi meşhur sözü bir daha tekrar edebiliriz:
Büyüklerin sözleri- sözlerin büyükleridir!



KISSADAN HİSSE
BÜLBÜL ile BAĞCI
Gül bahçesi. Kırmızı, pembe, sarı güller... Çevreyi gül kokusuna boğan, rengarenk güllerin yetiştiricisi ihtiyar bir bağcıydı. Geçimini sağlamak bir yana, bir gülün açmasıyla sanki bayram ederdi. Bahçede değil de sanki kalbinde büyütüyordu tomurcukları. Gül mevsiminde bağcı kendisini kaybederdi adeta. Bu yıl yeni bir gülün aşısını yapmıştı. Açılmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Onu veren bahçıvan, "Bu gül, güllerin sultanıdır. Rengi, kokusu çok farklıdır. Diğer güllere benzemez." demişti. Bağcı, gülü özenle büyütüyordu. Daldaki tomurcukları gözü gibi koruyordu. Sonunda' tomurcuklar goncaya dönüştü. Gonca patladı ve bahçeyi güzelliğe boğan bir gül çıkıverdi ortaya. Bağcının içi içine sığmıyordu sevinçten. O günü akşama dek bağda geçirdi. Gece uzadı da uzadı. Bağcının gözüne bir türlü uyku girmedi. Sabahı zor etti. Şafaktan sonra, günün ilk ışıklarıyla birlikte bağa gitti. Baktı ki ne görsün! Bir bülbül, güle konmuş, hoyratça yapraklarını yoluyor. Bağcı dehşet içinde olup biteni seyretti bir süre. Bülbülü yakalamak için çok uğraştı. Fakat kaçırdı. Ertesi gün, bülbül yine aynı güle konmuş, kalan yapraklarını yolmuştu. Bağcı bu kez de bülbülü kaçırdı. Artık kararını vermişti. Bir tuzak kuracaktı bülbüle. Ustaca hazırladı tuzağı. . Bülbül geldi yine ağaca konmak için, bir güzel tuzağa düştü, bağcı alıp eve götürdü, kafese hapsetti. . Bağcı ertesi gün bülbülü kafeste bırakarak bağına gitti. Akşam dönüp geldiğinde ağlıyordu.
- Ben sana ne yaptım da beni buraya hapsediyorsun? Sesimi beğendiysen kafese koymana gerek yok, ben, zaten senin bahçenin bülbülüydüm.
Bağcı: - Sen, dedi, kızgın kızgın; benim en güzel gülümü yoldun.
- Nasıl olsa, birkaç gün sonra kendisi solacaktı, yaprağını dökecekti, dedi bülbül. Bağcı baktı, doğru söylüyor bülbül. Kızgınlığı geçti, acıyarak serbest bıraktı onu. Bülbül, pencereye kondu. Uçmadan önce:
- Beni Özgür bıraktın. Çok teşekkür ederim. Ben de buna karşılık sana bir sır söyleyeceğim. Bağının kuzey ucunda, o büyük dut ağacının yanında bir hazine gizli, dedi. Sonra kanatlanarak gözden kayboldu. Bağcı, başlangıçta inanmadı kuşun söylediğine. Sonra, içine bir kuşkudur düştü, "belki doğrudur" diyerek kazdı bülbülün sözünü ettiği yeri. Kazdı ki ne görsün. Büyük bir küp, içi dolu altın. Ertesi gün bülbül yine bağdaydı. Bağcı, bülbüle:
- Bir şeyi, dedi, çok merak ediyorum.
- Neyi?
- Sen, hazinenin yerini bildin de, tuzağı nasıl fark edemedin?
- Kurduğun tuzak, kaza ve kaderin önüme sürdüğü bir araçtı. Bu gibi durumlarda hikmet gözü kapanır insanın, göremez. Ne kadar gözü açık olsa da farkına varamaz.



NÜKTE
İmtihan Dünyası
Neyleyeyim, hayat başlı başına, saniyesinden senesine bir imtihan. Var oluşumuz bir imtihan. Varlığımız imtihan, yokluğumuz, yoksunluğumuz imtihan. Açlık imtihan, zenginlik imtihan. Ve ömür... bütün bir ömür imtihan... Bir tek nefesle bitivermiyor ömür. Her nefeste uçurumlardan yuvarlanıyor ya da uçurumların kıyısından son anda dönüveriyoruz. Günahlarımız imtihan, sevabımız imtihan. Son nefese kadar ne kazandığımız, ne kaybettiğimiz bir şey var. Neyleyeyim, imtihan dünyası... Can tatlı, kulluk daha tatlı... Bir metrelik çadırda yasayanın da, konaklarda saltanat sürenin de topu topu bir nefeslik cani var. Bütün yapılanlar, yaptıklarımız o bir nefeslik can için. Can kıymetli. Fakat canin asıl sahibini, cananı bilen için can, canana sunulabilecek en güzel hediye. Canla imtihan... Uçurumların kıyısındayız. Düşmekle kalkmak arasındayız. İmtihan içinde nice imtihanlar veriyoruz. Açlıkla-toklukla, varlıkla-yoklukla, günahla-sevapla, ölümle-yasamla imtihan oluyoruz. Kazananlardan olmak ümidiyle...
TEBESSÜM
KAFASI KARIŞANLARA
Küçük kız annesine
"İlk insan nasıl dünyaya geldi" diye sormuş,
"Tanrı Adem ve Havva'yı yarattı, çocukları oldu ve insanoğlu yeryüzüne
yayılmaya başladı yavrum" diye izah etmiş annesi.
Birkaç gün sonra küçük kız aynı soruyu babasına sormuş.
"Binlerce yıl önce maymunlar vardı" demiş babası,
"Bizler de evrim geçirerek onlardan türedik."
Farklı iki cevaptan aklı karışan kız annesine gidip
"Nasıl olur anne" demiş
"Sen bana insanın Tanrı tarafından yaratıldığını, babam da maymunlardan
geldiğini söylüyor. Karıştırıyorum."
"Karıştıracak bir şey yok" demiş annesi gülerek,
"Ben sana kendi ailemin geçmişini anlattım. Baban da kendi ailesininkini
anlatmış, bir tanem...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder