23 Eylül 2009 Çarşamba

BU İLETİ SİZE DE GELDİ Mİ?

Biz mi istedik yoksa hak mı ettik ?
Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.

Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babamın bile anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki..

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider,

Birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar
Oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden,
kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı
bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine girip gelen (ki sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar
oyun bitince geri alırdık.
Çok garip AMA kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırılır, kavga edince barıştırılırdık. Polisler gelmezdi kavgalarımıza,
zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,
onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
En fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar,
yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık.
Düşerdik; ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki..
Komşumu tanımıyorum ama, evinin camında temizliğe gelen kadını
haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş...
Hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok.
Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar,
ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
Biz bu değiliz... Biz böyle değildik...
Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız; onlara dede, nene
diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında '' vale '' lerin, '' bady '' lerin beklediği yerlerden
Hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna
kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını,
hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen; beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk?
Biz mi istemiştik?
Yoksa hak mı ettik?
****************************************
Kim yazmış, nereden "alıntı"dır, bilemem.Fakat son yıllarda yaygın bir tahassür (nostalji) edebiyatı var. Yaşı 50-60 olmuş insanlara sorsak, acaba kırk yıl önceki çocukluk gençlik çağının dünyasında yaşamak isterler mi? Veya kaç kişi ister?.. Ağzımızın tadının bozulduğu, ilişkilerin de eşya gibi plâstik-naylonlaştığı bir çağda yaşadığımız doğrudur. Fakat bu çağdaş rahatlık dünyasının nimetlerini reddedip, çamaşırını deterjanla otomatik çamaşır makinası yerine; kara kazanda kaynatılmış küllü suyla yıkamayı tercih edecek kaç "bayan" çıkar ki?.. Bir zamanlar Abdülhak Şinasi Hisar da "Boğaziçi Mehtapları"nı yazmıştı. Ne o konaklar, yalılar, ne o hanımefendiler, beyefendiler kalmadı. Hepsi de tarihe karıştılar... Değişmek kaçınılmaz, dirensek de bir yere kadar... Herşeye rağmen bizi biz yapan değerlerimizi yaşamaya, yaşatmaya çalışmalıyız..
"Biz mi istedik yoksa hak mı ettik ?" iletisini bana en son gönderen Zeki Öner Özgöçer arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

Hasan TÜLKAY 17 Eylül 2009 Perşembe- ANTALYA
babaturk@mynet.com hasantulkay@hotmail.com http://hasanhocam.skyrock.com/ http://hasanhoca.azbuz.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder